Doç. Dr. Şafak Nakajima –
Birçok insan toplumun beklentilerini karşılamak ya da sağlıksız ilişkilerini sürdürebilmek için gerçek duygu ve düşüncelerini bastırır; böylece, kendi olmaktan çıkar. Potansiyelini gerçekleştiremeden, mutsuz ve sıradan bir yaşam sürer.
Ölmekte olan insanların yaşamlarına dair en yaygın pişmanlığı, gerçek benliklerine sadık kalmayarak başkalarının onlardan beklediği şeyleri yapmış olmalarıdır.
Ben de meslek yaşamımda pek çok kanser hastasının, kendi varlıklarını hatırlattığı için hastalıklarına minnettar olduğunu gördüm.
Yazar e.e. cummings der ki; “Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş başladı mı, artık hiç bitmez.”
Kendin olabilmek, içsel bir yolculukla başlar. Bu yolculuk, kendi derinliklerinize inmek ve orada kim olduğunuzu keşfetmekle ilgilidir. Kendinizi gerçekten tanımak, toplumun veya başkalarının sizden beklediği kimlikten ayrılmak ve kendi benliğinizi bulmaktır.
Kendin olabilmek, sahip olduğunuz değerleri, inançları ve tutkuları kabul etmek, içsel yönlendirmenizi takip etmektir.
Ancak kendin olabilmek sadece bir içsel süreç değildir; aynı zamanda dış dünyayla etkileşim halinde olmayı da içerir. Kendi doğrularınızı ifade ederek ve sınırlarınızı çizerek başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmak da bu sürecin bir parçasıdır. Kendin olabilmek, içsel ve dışsal uyumun birleştiği bir denge noktasını ifade eder.
Kendi benliğinizi tanımak ve ona sadık kalmak, gerçek özgürlüğün ve yaşamın anlamının anahtarıdır.