11 Ocak 2024 Perşembe
ANKARA ARSLANHANE CAMİİ
“ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK” EFSANESİ AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR
Her çocuk ayrı bir mucizedir...
Tersine Dön !
İSTASYON CAFE’NİN YIKILMASI HUKUKSUZDUR.
Hamurcu: “Hatay'ın ayağa kaldırılması için özel olarak afet bölgesi ilan edilmeli"
Tamer Yazar
Adalet Bakan Yardımcısı Ramazan Can’ın “torpil” taleplerine verdiği yanıtların, SKANDAL’ı bırakın
TARTIŞMA bile yaratmadığı Türkiye’nin Ankara’sı yerine Japonya’nın Tokyo’sunda yaşasaydık eldekini, NE OLURDU sahi ?
Kaç İSTİFA gelirdi ?
Kaç kişi ÖZÜR dilerdi ?
Toplumsal tepki ne olurdu ?
Peki ya kaç kişi utancından siyaset sahnesinden çekilirdi ?
Bizde mi ?
Adalet Bakan Yardımcısı Ramazan Can ne İSTİFA etti ne de ÖZÜR diledi ! Aksine, kendi cep telefonu
üzerinden takip ettiği TORPİL talepleri için MAHREMİYETİME GİRDİNİZ dedi ! Yani SUÇ işleyen, gerçeği
ortaya çıkaranları SUÇLU ilan etti !
Bununla da kalmadı…
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, torpil yazışmaları ortaya çıkan Adalet Bakan Yardımcısı Ramazan Can’ı, “Referanslar olabilir, talepler olabilir” diyerek savundu…
Siyaset, bu değil !
Devlet yönetmek bu hiç değil !
“PEKİ, ELDEKİ NE”, diye soracaksınız…
Cevap net…
Siyasetin, devletin, liyakat denenin neden bu halde olduğuna dair sorunun cevabı çok net ! Hatta o netliği
sağlayan kişi de bugünün TORPİL skandalını MAHREMİYET savunması ile geçiştiren, Adalet Bakan
Yardımcısı Ramazan Can’dan başkası değil !
Nasıl mı ?
Biraz geriye gidelim mi ?
Arşivleri az biraz karıştıralım hatta !
Can’ın henüz Milletvekili olduğu zamanlar…
Bir haberdeyiz…
-*-
AK Parti Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın FETÖ lideri Fetullah Gülen’i ABD’de ziyaret ettiğini açıkladığı video, sosyal medyada gündem oldu… Partisinin il başkanlığındaki bir toplantıda çekilen videoda, Can’ın,
“Arkadaşlar, ben, Amerika’ya gittim !!! Ziyaret ettik !!! Şimdi derler ya, ‘Suçsuz olan ilk taşı atsın’ diye !!!
17/25 Aralık arifesinden önce gerek SİYASETTE, gerek TİCARETTE, gerekse BÜROKRASİDE yükselme O
YOLLA oluyordu…” ifadelerini kullandığı görülüyor.
-*-
Biz, yıllardır hep neyi tartıştık ?
O yıllar boyunca neyi sorguladık ?
Haklısınız…
FETÖ denen HOCA EFENDİ’lerinin siyaset ayağıydı; konuştuğumuz, sorduğumuz, sorguladığımız, bir türlü isim isim listeleyemediğimiz !
Yok, sonuç hiç değişmedi…
Silahlı kuvvetlerden emniyete, eğitimden yargı ve ekonomiye hemen her noktaya sızan FETÖ denen HOCA EFENDİ, siyasete bir türlü dokunamamıştı ! Suçlamalar hep reddedildi ! Zira hepsi kandırılmıştı ! Pişman bile olmuşlardı ! Zaten siyasete geldikleri her yere de emekleriyle
gelmişlerdi !
Bunun böyle olmadığını, dünün AK Parti Kırıkkale Milletvekili, bugünün Adalet Bakan Yardımcısı Ramazan
Can çooook güzel açıklamış, ki bu göreve nasıl geldiğini, nicelerinin o ziyaretle elde ettikleri makamları ve daha fazlasını !
Kendi demiş, o yüzden de BİZİM DEMEMİZDE BİR SAKINCA YOK diye düşünüyorum…
Anlayacağınız,
…kendisi de Fethullah Gülen’in ismi, cismi ve torpiliyle bir yere geliyorsa, aynı işlemin bu defa kendi üzerinden işlemeye devam etmesi kadar doğal (!) bir şey yok !
Haksız mıyım, Sayın Adalet Bakan Yardımcısı Ramazan Can !?
Yine de merak etmiyor değilim… Siz gibi, bir dönemin HOCA EFENDİSİ’ni ziyaret edip de siyaset içinde
makam ve mevki sahibi olan daha kaç kişi var Ankara’da ? Fethullah Gülen’i Amerika’da sadece ziyaret ettiğini söyleyen, ama o ziyaretler sonunda makam ve mevki sahibi olmayı başaran daha kaç kişi var, ülkenin başkentinde ?
Cesareti olan var mı, konuşacak ?
600 Vekile ihtiyaç var mı?
SAHİ, NE YAPIYORLAR?
Tamer Yazar
Türkiye’nin AÇLIK ve YOKSULLUK sınırı altında yaşayan milyonlarının merakla beklediği asgari ücrete yüzde 47 zam yapıldı ve 17 bin 2 TL oldu, ki bir tanesinin de dediği gibi, HARCA HARCA BİTMEZ bir para ! Ev kiralarının ortalama 15 bin TL olduğu bir ülkede, tek maaşla ev geçindirilemeyen hayat hikayemizde 17 bin 2 TL ile günümüzü aydınlatan Ankara’dakiler mi ?
Boş dururlar mı ?
Bana gelen son bilgiye göre, Cumhurbaşkanlığı sisteminde tam olarak ne işe yaradıklarını anlayamadığımız 600 Milletvekili, yeni sene ile beraber yüzde 47 zam alacakmış ! Eğer bir de emekli bir vekilse, hala TBMM’de olan bu arkadaşımız, ortalama 220/230 bin TL’yi her ay güle güle harcayacakmış !
Buna ne SAĞCI’sı ne SOLCU’su ne de DİNCİ’si itiraz etmemiştir, ki bugüne kadar da itiraz etmediler !
Niye etsinler ki ?
Baksanıza halimize, memleketin haline !
Hep beraber bizler için inşa ettikleri hayatımız güllük gülistanlık, ki ülke coğrafyası da öyle ! Herkes ekonomik olarak rahat ! Maaşlarımız yüksek ! Özgürlüğümüz sınırsız ! İnsan hakları karnemiz yıldızlı pekiyi ! Muhalif sesler mutlu ! Devleti yönetenler, her dinden ve her ırktan insana eşit yaklaşıyor ! Adalet, herkese istediği kadar dağıtılıyor ! İç ve dış politikada hiçbir sorunumuz yok ! Tüm politikacılarımız dürüst ! Boğazından tek lokma haram geçmiyor ! Bizi ne açlık ne de yoksulluk sınırı altına mahkum ediyor ! Varsa da bir mahkumiyet, bizimle paylaşıyor ! Halk, pazara da markete de gittiğinde, filesini sonuna kadar doldurabiliyor ! Herkes, anadilinde özgürce konuşabiliyor, BİLİNMEYEN BİR DİL ibaresi ile etiketlenmiyor ! En önemlisi de yargı, siyasetten bağımsız ! Güçler ayrılığında herkes haddini biliyor ! Bu ülkenin gençleri, mezun oldukları okuldan işsizlik korkusuyla mezun olmuyor ! Hatta o mezuniyetin ardından, hakkını, mülakat odalarında kaybetmiyor ! Ülkenin başkenti, cemaatlerin ve tarikatların işgali altında değil ! Kimse kimseye NE İSTESE vermiyor, veremiyor ! Orantısız zenginleşen politikacılarımız yok, ki herkes Allah’ından da kul hakkından da korkuyor ! Sorumluluğunu üstlendiği Bakanlığına kendi şirketi üzerinden mal satan Bakanlara rastlanmıyor ! Koluna yüzbinlerce liralık çanta / saat takanlarımız yok ! Bunun hakkında yazan / çizen gazetecilere tutuklama ya da gözaltı uygulanmıyor ! Cumhurbaşkanı denen kişi partiler üstün ! “Herkesin Cumhurbaşkanı” olmak için elinden geleni yapıyor ! Deprem zamanında depremzedelerin çadırlarını hiçbir şey olmamış gibi satanlarımız yok ! Satıp da aklanmak için Kabe’ye giden ve oradan fotoğraflar paylaşanlarımız yok ! Akşam pazarlarını bekleyip, yerdeki çürük çarık sebze meyveyi toplayan ve evine götürenlerimiz yok ! Emeklisinin çalışmaya ihtiyacı yok ! Onu “çalışıyor / çalışmıyor” diye ayıran bir devleti yok ! Halkı aç ve yoksulken, kendisi yüzlerce çeşitten oluşan zengin ve ucuz menüsünden tıkınan halkın vekilleri ise hiç yok !
Anlayacağınız,
…bu kadar mutlu / mesut olduğumuz bir ülkede, bu ülkenin milletvekilleri de tabi ki hak ettiği parayı alacak !
Devlet de onların her türlü harcamasını, bu kutsal emekleri için karşılayacak !
🙂
Buraya kadar hepimiz biraz gülümsedik sanırım !
Peki, Milletvekilleri ne hissetti ?
Sahi,
…utanmıyorlar mı olası bir ZAM’dan bile bahsetmeye ?
Bizler bu haldeyken, bu maaşlarla geçinmeye çalışırken, demokrasi böylesi yaralıyken, Atatürk Cumhuriyeti bu denli tartışmalı hale getirilmişken, cemaatler ve tarikatlar ülkenin başkentinde cirit atarken / toplum mühendisliği üzerine yüksek lisans yapar hale getirilecek kadar özgürleşmişken, muhalif isimlere yönelik hukuk ve adalet işlemez haldeyken, Kürt siyasetini terörle iç içe halde sunanlar kayyum sistemini hayatımızın merkezine yerleştirmişken, kendi vatandaşına açık açık hakaret edenlerin Cumhurbaşkanına hakaret mekanizması adı altında “herkesi” susturulan bir hayat formu içine sıkıştırmışken, bu ülkenin en büyük emektarları olan emeklilerin adeta ölüm kokan maaşlara mahkûm ettirildiği bir gelir adaletsizliği hüküm sürerken, Anayasa Mahkemesi kararlarının artık tanınmaz ve işlemez hale geldiği bir rejim dayatılmaya çalışılırken, sözde Anayasa değişikliği adımları TEK ADAM’a geçişin bir yolu olarak görülürken, yeni belirlenen asgari ücret üzerinden emekçilere açık açık hakaret edilmişken,
…sizler, bugüne kadar neyin MAAŞ ZAMMI’nı aldınız, o ZAMMI ne hakla hak ettiğinizi düşündünüz ?
Ne yapalım, biliyor musunuz ?
Bu yoksul ülkenin sırtında ciddi bir mali yük oluşturan sizlerin kalabalığına artık bir son verelim, ki kentleri de o şehirlerin valileri temsil etsin ara ara, ülkenin başkentinde yapılacak toplantılarda ! Hem o kıyak emekliliğe bir son verelim hem de bu sistemde zaten el kaldırıp onay vermekten başka hiçbir işe yaramayan bu muazzam maaşlı kalabalığa bir nokta koyalım, hatta mevcut tüm emekli vekillerin maaşlarını da keselim !
Ne dersiniz ?
Size sormuyorum, bu ülkenin yurttaşlarına soruyorum…
Açlık ve yoksulluk sınırı altında nefes almaya çalışanlara soruyorum…
Hüseyin Yayman cevaplasın!
NİYE HEP REDDETMİŞLER?
TAMER YAZAR –
Hüseyin Yayman, AKP’nin Hatay Milletvekili, Pazar günü bir twitter paylaşımı yapmış ve demiş ki;
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan 4 Parti, PKK’yı lanetleyen bir bildiri yayınladı… Atatürk’ün
kurduğu CHP, bu bildiriyi imzalamadı ! Teröre karşı bildiriye imza atmamak, CHP-DEM ittifakının gayri resmi
ilanıdır ! Özgür Özel, bu gece, yeni CHP’yi, terör örgütü PKK’nın uzantısı yaptı…”
Aslında konu PKK ise Sayın Hüseyin Yayman, AKP noktasında buraya ekleyeceğimiz detaylara tek tek cevap
vermeniz gerekecek ! Dolmabahçe Mutabakatı değil sadece konu ya da Osman Öcalan’ın TRT ekranlarına
çıkarılması da değil !
Çok daha fazlası…
Bizler, arşiv sayfaları içinde, BARIŞ SÜRECİ olarak başlattığınız dönemde, terör örgütü PKK’nın lideri
Abdullah Öcalan için methiyeler dizen üst düzey AKP’lileri çok iyi hatırlıyoruz mesela !
Unutmuş olamazsınız !
Hatırlatmamı ister misiniz ?
Selahattin Demirtaş'ın, 40 fırın ekmek yemesi gerekiyor… (Abdullah) Öcalan'ın, süreci diğerlerinden daha doğru
okuduğunu düşünüyorum… – Dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan / “Sayın Öcalan” demeyi ve PKK
bayrağı açmayı suç olmaktan biz çıkardık… – Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç / Diyarbakır’da yapılan
Çözüm Süreci Çalıştayı’nda konuşan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, yeni bir yol haritası üzerinde
çalışıldığını açıkladı, Abdullah Öcalan’ın, İmralı’ya giden HDP heyetiyle verdiği mesajları önemli ve olumlu
bulduklarını belirtti, “Bunlar bizim de düşüncelerimiz” dedi…
Haklısınız, arşiv çok dolu…
Ama sizlerin reddettikleriyle de !
Mesela;
Çorlu'da 24 kişinin yaşamını yitirdiği tren kazasıyla ilgili olarak Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasına
yönelik önergeyi NİYE REDDETTİNİZ ?
Madenlerdeki ölümlerin araştırılması için verilen önerge, ki Soma faciasından 15 gün önceydi, NİYE
REDDETTİNİZ ?
Diyarbakır, Suruç ve Ankara saldırılarının gerçekleşmesi sürecinde, adli ve idari ihmallerin, açıkların ve varsa
kasıtların bulunması, bu katliamların arka planlarının aydınlatılması ve cezai yolların açılması amacıyla verilen
önergeyi NİYE REDDETTİNİZ ?
Manisa'da, yüzlerce askerin, yedikleri yemeklerden sonra hastaneye kaldırılması üzerine, zehirlenme vakalarının
nedenleri ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nde yapılan yemek ihalelerinin ve yemek şirketlerinin teknik ve hijyen
şartlarının araştırılması amacıyla verilen önergeyi NİYE REDDETTİNİZ ?
Tüm siyasilerin, “vergi cennetlerinde” bulunması muhtemel servetlerinin araştırılması için verilen önergeyi
NİYE REDDETTİNİZ ?
15 Temmuz darbe girişiminin ardından geçen iki senede ortaya çıkan bilgiler ışığında, Fethullah Gülen
yapılanmasının siyasi ayağının ortaya çıkarılması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için verilen
önergeyi NİYE REDDETTİNİZ ?
Ve finalimizi, beni de ilgilendiren bir başlıkla yapalım mı ?
Sahi,
…6 Şubat, Kahramanmaraş merkezli, Hatay’ın Antakya ve Defne ilçesini neredeyse yerle bir eden deprem
felaketinde enkaz altında kalan ve bulunamayan cenazeler için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM)
komisyon kurulmasını isteyen önergeyi NİYE REDDETTİNİZ ? Ardından bir başkası; deprem sonrası Hatay'da
meydana gelen yıkımlarla birlikte ortaya çıkan sorunların araştırılmasına ilişkin verilen önergeyi NİYE
REDDETTİNİZ ?
Bana bunlar için bir cevabınız var mı, REDDETMEK dışında ?
TBMM kürsüsünden sık sık BEN DE BİR DEPREMZEDEYİM diyen size soruyorum açık açık ! Hadi hepsini
reddettiniz, anladım diyelim ! Anlamadık ya… Tamam da sizin de mağdur olduğunuz deprem konusunda elinizi
REDDEDİYORUM diye kaldırdığınız o önergeleri halının altına süpürmekle, neyin konuşulmasını
ENGELLEDİĞİNİZİ düşündünüz, merak ediyorum !
Anlayacağınız,
…konu, terör bildirisini imzalamadılar diye SUÇLAMAKSA eğer birilerini, bence dönüp de aynaya bakmak
lazım, PEKİ BEN NE YAPTIM diye ! Asıl olarak da NE YAPMADIM diye !
Cevap bulabilirseniz, bizimle de paylaşın…
Verdiğiniz o cevap, vicdana sarılı olsun ama…
REDDETTİM ÇÜNKÜ, diye de başlasın hatta…
Söz sizde…
Cihat Açıkalın da…
Peki, verdiği sözler!
TAMER YAZAR
Nisan 2021 senesinde Hatay Barosu’nda gerçekleşen başkanlık seçimlerini Cihat Açıkalın’a karşı kaybeden Ekrem Dönmez, o gün oldukça dikkat çekici bir ifade kullanmıştı
“Bugün, 29 oy farkla Hatay Barosu Başkanlığını devrettim… Ben, kaybettiğimi düşünmüyorum…
Hatay Barosu kaybetti, Hatay kaybetti, Memleket kaybetti !..”
O gün herkes, bu sert çıkışı eleştirmişti belki ama, bugün yüksek ideallerle ikinci kez Baro Başkanlığı koltuğuna oturan Açıkalın’a sormak gerekti belki de; “NİYE ADAY OLDUNUZ, BIRAKMAK İÇİN Mİ” ? Anlayacağınız, dünden bugüne içindeki siyaset ateşi hiç sönmeyen, 2015 senesinde CHP Milletvekili aday adayı olan Av. H. Cihat Açıkalın, bugün artık, CHP’nin Hatay Büyükşehir Belediye Başkan Aday Adayı !
Geçen gün bir tanesi bana bu konuda yazmış ve demiş ki…
“Bu kentin Valisi de, İl Sağlık Müdürü de bizlerin onlara en ihtiyacımız olduğu bir dönemde, siyaset uğruna koltuklarını da sorumluluklarını da terk edip Ankara’ya gitti ! Baro Başkanı da kendi siyasi hedefleri olan bir adam ama… Madem siyaset yapmak istiyorsun, niye bu zorlu yarışa girdin de o koltuğa oturdun ? Neden, hukukun ve hukuk adamlarının bu kadar sorun yumağı içinde olduğu bir dönemde, bu görevi devam ettirmek isteyenlere karşı zafer elde etmek için bu kadar gayret ettin ? Ne yazık ki bu kentin en büyük şansızlığı, siyaset meraklısı kent yöneticileri ! Ben, onlara İDEALİST insanlar demek isterdim ama, diyemiyorum… Siyaset, Türkiye’de, İDEALİST insanların değil, ama istendiği zaman el kaldırıp onay mekanizmasının bir çarklısı olmak isteyen insanların mecrası ! Tabi çok da kazandıran bir mecra ! Vatan / Millet sevdaları da vardır illa ki de, teraziye koydukları başka başka düşleri de vardır ! Zaten bizi rahatsız eden de o başka başka düşler ! Vatan / Millet deneni terazi dışına iten şeyler ! Açıkçası, kızı avukat olan bir baba olarak, eldekileri örnek gösteremiyorum ! Onlar, kendi mesleki sorunları içinde nefes almaya çalışırken ve birileri bu sorunları çözmek ve takibini yapmak için seçilmişken, bir de ne görüyoruz ? ‘BEN ÇÖZERİM’ diyen, gitmiş ! Bunun için oyları toplamış olan, makamı terk etmiş ! Gittiği yer mi ? Belediye Başkanlığı ! O zaman sormak gerek kendisine, bu yolu izleyen hepsine… Madem derdiniz sorun çözmek, şu an oturduğunuz makam koltukları da sorun kalabalığında adeta kaybolmuş meslek kolları ! Önce, olduğunuz yeri temizleyin, verdiğiniz sözleri tutun, genç arkadaşlarınıza örnek olun, lider olun !
Hep dediğim gibi, bizim gibi ülkelerde hayat farklı akıyor… Akıyor da, çok bulanık akıyor…”
Bana bu konuda konuşan bazı Avukatların soruları da benzer yönde…
Bırakacağı göreve neden seçildi ?
Seçilmek için niye bu kadar uğraştı ?
Beraber seçildiği arkadaşlarına ne dedi ?
Mesleki sorunlara ne kadar cevap verebildi ?
Hukuk adına sorunların ne kadarına nokta koydu ?
Sorular oldukça net !
Niye mi ?
Baro Başkanlığı seçimleri öncesinde bir cümlesi vardı, bugünün siyasetçisi Açıkalın’ın !
“Mesleğimizin ve Baroların içinden geçtiği bu zorlu süreçte başlattığımız MÜCADELE ve DAYANIŞMAYI daha yukarıya TAŞIMA adına, SON KEZ Hatay Barosu Başkanlığına adayım…”
Biz de soralım mı, SON BİR KEZ ?
Mesleğin ve Baroların içinden geçtiği o zorlu süreçte, makamınızı size bıraktıran o yüksek BELEDİYECİLİK idealleri ne oldu sahi ? ZORLU diye adlandırdığınız sürecin içinde başlattığınızı söylediğiniz o mücadeleyi de dayanışmayı da size bir kenara bıraktıran o yüksek SİYASET idealleri ne oldu peki ?
Hayalleri olanları anlarım…
Benim de hayallerim var…
Planları olanları da anlarım…
Benim de planlarım var…
Ama…
Koltukları, ünvanları ya da makamları kendi hayallerim ya da planlarım için harcamam ! Üstlendiğim sorumluluklarımı, HAYALLERİM VAR ya da PLANLARIM diyerek, terk etmem ! Çünkü o zaman demezler mi, BİR DİĞER KOLTUK İÇİN TERK ETTİĞİN MAKAMINI BU DEFA TERK ETMEYECEĞİN NE MALUM !?
Sahi, var mı bunun bir garantisi ?
Diyeceğim o ki,
…bu kadar sorun sarmalı içindeki bir meslek grubunu DAHA YUKARIYA TAŞIMA sözü verip de geride bırakmak ve “BENDEN BU KADAR” demek, olmuyor ! Sizlerden, mesleğin içindeki sorunlardan onları çekip almanızı bekleyenlere “BUNDAN SONRA KENDİ BAŞINASINIZ” demek de olmuyor ! Bu şehre yapılacak hizmetin başka makam koltukları üzerinden yapılmaya devam edileceği bahanesi ise hiç gerçekçi gelmiyor ! 60 kadar Baro üyesi Avukatın depreme kurban verildiği, Antakya ve Defne özelinde ofislerinin yerle bir olduğu Hatay gerçeğinde, YAPACAĞIMI YAPTIM demeninse hiçbir anlamı olmuyor !
TAMER YAZAR
O depremzede bir genç…
Türkiye’den gitmek istiyor!
“Su, hala çok ciddi bir sorun… Konteynerler kışa hazır mı, bilmiyoruz… Enkazlarsa, hiç bitmeyen kâbusumuz… Soluduğumuz kirli havayı unuttum mu sanıyorsunuz !? Küçük kız kardeşim, hala uykusundan bağırarak uyanıyor… Annemi, ara ara kendi başına ağlar halde buluyorum… Babamsa, yıkılan
dükkânının olduğu yere gidiyor, her gün…
Ben mi ?
Ailem bu haldeyken, derslerime odaklanmaya çalışıyorum…
Ama yapamıyorum…
İstesem de okuduğum hiç bir şey aklımda kalmıyor… O kadar dağıldık ki, birbirimizi dahi toparlayamıyoruz… Bizi toparlamasını beklediğimiz insanlarsa, bizden para istiyor, bize kendi evimizi tekrar vermek için…
Bazen, bize kendimizi bu kadar değersiz hissettiren bu ülkeden gitmek istiyorum…
Ben, hayallerimin bir parçası olmak isterken, kader planının bir parçası oldum ve bundan nefret ediyorum…
O kadar sabrım kalmadı ki, artık daha çabuk sinirleniyorum… Böyle miydim ? Asla ! Hangi ara böyle oldum, ben de bilmiyorum… Zaten ben de farkındayım, bu halimin ! O yüzden daha az konuşuyorum ! Çünkü o anı ben de fark edemiyorum, ama sanki biri, bir şey bam telime basıyor !
Hani şair demiş ya;
Yavaşlamayı öğreniyorum yavaş yavaş…
Her şeye yetişemeyeceğimin artık farkındayım…
Sık sık küçük molalar veriyorum…
Zaten herkesi memnun edemeyeceğimi de biliyorum…
Bu nedenle içimden gelmeyen şeyleri samimiyetsizce yapmak yerine,
HAYIR demeyi tercih ediyorum…
Ben de böyleyim sanırım…”
O, depremzede bir genç kız…
Hatay’ın Antakya’sından…
O kadar umutsuz kalmış ki, içine sıkıştığı zor şartlar içinde ailesiyle beraber ayakta kalabilmek için, isyan ediyor ! Onlara reva görülenlere, onları kader planının bir parçası haline getirenlere !
Depremden sonra yaşananlara bakıldığında, Didem Madak’ın “Keşke, birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım” ifadesini tekrar ettiriyor her birimize !
Haklısınız,
…unutamıyoruz !
Hiçbir şeyi unutamıyoruz !
Bugün, henüz 17 yaşındaki bir genci kendi ülkesini terk ettirecek kadar çaresiz hissettiren bir ülke coğrafyası için biraz düşünelim istiyorum…
Aslında, depremin 8. ayı geride kalırken, bize yaşatılanlara, o yaşatılanları bize yaşatanlara baktıkça, DÜŞÜN demek de çok içimden gelmiyor !
Daha geçen gün,
… TBMM’de grubu bulunan AKP, CHP, YSP, MHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin grup başkan vekilleri, İsrail ile Hamas arasında devam eden çatışmalarla ilgili bir bildiriye imza atmış, sorununun kalıcı çözümü için çağrıda bulunmuş !
Merak ediyorum…
6 Şubat depreminin hemen ardından, HDP tarafından Şubat’ta verilen, ‘depremin idari ve siyasi sorumluların belirlenmesi’ hakkındaki genel görüşme önergesi AKP ve MHP oylarıyla reddedilirken, o BİRLİKTELİK neredeydi ? 6 Şubat depreminin ardından, Mart’ta, CHP’nin, ‘Depremde kaybolan insanlar ve refakatsiz kalan çocukların sorunları’yla ilgili Meclis araştırması önergesinin TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesine ilişkin grup önerisi AKP ve MHP oylarıyla reddedilirken, o BİRLİKTELİK neredeydi ? Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından başlatılan “Türkiye Tek Yürek” kampanyasında toplanan bağışların toplam miktarının ve nerede kullanıldığının araştırılması önergesi AKP ve MHP oylarıyla reddedilirken, o BİRLİKTELİK neredeydi ?
Sahi, NEREDESİNİZ ?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.