ANTİOCHUS – ANTAKYA – HATAY
Sabahattin Yalkın –
Bir yazımda “ DÜNYA TARİHİ ANTAKYA’SIZ YAZILAMAZ” başlığını atmıştım. Antakya binlerce yıllık bir yerleşim yeridir. Milat öncesi 333 de Büyük İskender ile Pers Kralı Darius arasında yapılan İsos Savaşı,Hatay’ın Erzin ilçesi çevresinde yaşanmş,Büyük İskender’in uzun mızraklı atlı savaşkanları (Tarihte bir ilk) Perslerin ordusunu yenmişlerdi. İskender’in
ölümünden sonra, yakılıp yıkılmış olan eski Antakya yerinde kurulan Antakya(Antiochus ), şimdiki Hatay’dan Mardin’e kadar uzanan Seleucus Devletinin başkenti olmuştur. (M.Ö. 307)
Antiochus M.Ö. 64 yılında Roma İmpratorluğuna katılmıştır. İlerdeki yıllarda, Hristiyanlığın yayılma merkezi olmuştur. İlk İNCİL Antakya’da
BARNABAS tarafındanyazılımış, HRİSTİYAN sözü ilk kez Antakya’da söylenmiştir. Romalılar döneminde, Antiochus, İskenderiye ve Roma’dan sonra Dünyanın 3. büyük kenti olmuştur. Nüfusu 600 bini aşan bir kent… M.S. 526 yılındaki büyük depremde kent tamamen yıkılmıştır. 200-250 bin kişinin öldüğü söylenir. Antakya, bu yıkımdan sonra, Bizans Kraliçesi Teodora’nın büyük yardımları olsa da, eski görkemli durumuna ulaşamamıştır.
Bu denli önemli bir kentin doğma büyüme bir kişisi olarak, kentimim
belleği, benim de belleğimin bir parçasıdır. Bir yerde yazmıştım. Benim ilk üniversitem, Antakya’dır. Önemli olan Antakya’nın belleğidir. Ne yazık ki
onlarca kez depremlerle yerle bir olan Antakya’nın belleği hem de çok azı, ancak değerli müzemizde sergilenmektedir. Antik Antakya Neccar Dağı tarafında, toprak altındadır. Nereyi kazsanız Antakya’nın bir parçasını bulursunuz. Burada Roma zamanından kalma Asi Köprüsü trajik bir karmaşa içinde tarihe karışmıştır. Bol yağışlı yıllarda suyun debisi normal olarak arttığı için, Köprü buna dayanmaz, yıkılır denilerek yıkılmıştır. Asıl neden farklıdır. Amik Ovası’nın paylaşımıdır.
İnsan belleğini biliyoruz da, kentlerin belleği pek söz konusu edilmiyor. Bir örnek vermek istiyorum. Antakya on kere de yıkılsa, siz Uzun Çarşıyı başka yere yapamazsınız. Köprüler, meydanlar (Alanlar) dinsel ibadet yerleri için de bu kural değişmez. Bir kentte 4-5 kilometrelik dümdüz bir yol gördünüz mü, hiç çekinmeden bu Romalıların işi dersiniz. Eski Antakya’ın Herod Caddesi, şimdiki Kurtuluş Caddesi… Meydanlar (eski Agoralar) kentlerin sapa yerlerinde değil, en işlek yerlerinde, göbeklerinde olur. Buralarda o dönemin önemli kişilerinin yontuları (Heykelleri) görülür.
Burada, önemli gördüğüm bir noktaya değinmek istiyorum. Antakya belleğini günümüze taşımak için, en eskilerden mi, en yenilerden mi, yoksa iki çalışmaya birden mi başlamak uygun görülür ? En yenilerden başlamak istersek neler yapılabilir, düşündüklerimi kısa kısa vermek isterim.
1. ANTAKYA KURTULUŞ MÜZESİ
a) Antakya’lıların Fransızlardan Kurtuluş Mücadelesi…
b) Hatay Devleti’nin Kuruluşu
c) Antakya’nın, Hatay olarak Türkiye Cumhuriyeti’ ne katılımı
d) Kurtuluş Müzesi kurulmasında, binlerce fotoğraf rahatlıkla bulunabilir… Bu mücadelede önemli kişilerin fotoğrafları, büstleri, mümkünse eşyaları… Kısa yaşam öyküleri… Bu kimselerin yaşayan yakınları ile konuşmalar yapmak… Bunların toplanması, kitaplaştırılması… (Antakya’da bu konuda yeterli ve yetenekli ressam, yontucu, mozaikçi, yazar, çizer vardır.)
2. ANTAKYA ESNAF MÜZESİ
Antakya Esnaf Müzesi… Çeşitli mesleklerin eski fotoğrafları, giysileri, meslek eşyaları, ilgi çekecek bırakıtları… Özellikle ortadan kalkan mesleklerin ( Yemeniciler kalaycılar, çıkrıkçılar, tenekeciler gibi…) Bir çok anı unutulmadan, o dönemi yaşayanlar varken, kent belleği için, Esnaf Müzesi bence çok önemli… Eski bayramlarda her meslek esnafı, mesleğin sembolu bir kamyon hazırlardı. Geçit töreninde yerlerini alıriar, çoşku ile alkışlanırlardı. Bayramlar çeşitli etnik grupların, birbirine yaklaşımlarını kolaylaştırır, bütünlüğü artırır,Ulus bilincini pekiştirir. İşittiğime göre böyle bir girişim yapılmış, sevindim. (Üç yıldır Antakya’ya gidemediğim için fazla bir bilgim yok…)
3. ANTİK ÇAĞLARIN ANTAKYASI
Antik çağların Antakyası, değerli müzemiz Antakya belleğinin çok önemli bir yeridir. Eski Antakya’nın önemli yerleri (Neccar Dağı Surları, Antakya Kapıları, Asi Irmağı ve Roma Köprüsü, Senpiyer
Kilisesi, St. Simon Kulesi, geçenlerde bulunan Hipodrom, Titus Tüneli, Anadolu’nun en eski camisi Habibineccar, ışıklandırılmış Herod Caddesi (Şimdiki Kurtuluş caddesi ), Harbiye Şelaleleri,
Asi ve bir Naura ( Sulama Dolabı),Şıh Hıdır Türbesi, Uzunçarşı, Gündüz Sineması, Antakya Parkı (Abdulhamit’ten kalma)… Bunlara onlarcası daha eklenebilir. Bu saydıklarımın küçük boyutlardaki maketleri, büyük bir alanda Antik KÜÇÜK ANTAKYA olarak sergilenir. Hem turizm bakımından, hem de ülkemizde bir ilk olacak
Lilliput kent, Antakya-Hatay için görkemli bir girişim olur. Bu girişimde Unesco ve bazı kiliselerden yardım da istenebilir.
Bu çalışmalar, Hatay boyutunda bütün ilçelerde benzer girişimlerle
bir bütünlük kazanır. Dünyanın ilk kilisesi burada. Anadolu’nun ilk camisi burada. Hz. Ömer Antakya’ya geldiğinde buna karar vermiş kilise olarak kullanılan yere, şimdiki Habibi Neccar Camisi yapılmıştır. Dinsel ağırlıklı çalışmalarda iki önemli yer daha var. Biri bildiğimiz gibi Sen Piyer Kilisesi, ikincisi Sen Simon’un Çile Kulesi ve manastır…
Bu üç kutsal yer, Dinsel Turizm bakımından hazine değerindedir.
Antakyalı düşünür Libanius (Pagan) Atina ve Konstantiniyye’de uzun yıllar ders verdikten sonra Antakya’ya gelmiş ve ANTAKYA AKADEMiSİ’ni kurmuştur. Libanius Bizans İmpratoru Julyen’in hem akıl hocası, hem de yakın arkadaşı olarak, cenaze töreninde şeref konuğu olarak, tarihsel bir konuşma yapmıştır.
Burada Antik dönemden günümüze kadar olan zaman diliminde önemli kişilerin bir listesini ayrı bir yazımda vereceğim.
İlkin sözü şuraya getirmek istiyorum. Hatay toprakları sanayiye açılacak, kurban edilecek bir il değildir. Burası tam tamına Turizm cennetidir. Hatay iklim bakımından çok elverişlidir. Turfanda meyve ve sebzenin en önemli yerlerinin başında gelir. Botanikçiler için 1500 tür bitki yetişen Amanos Dağları’ mız var. Kuş Cenneti Amik Gölü’muz var. Her yörede görülmeyen ilgi çekiçi kır hayvanları var. Söylediklerim, sanayi girdi mi uçup gider. Ve Hatay’a yazık olur.
Yeri gelmişken şunları eklemek isterim. Sen Piyer Kilisesi benim 2. Büyük Savaş yıllarında, elimde kitabım, hem dolaştığım, hem de çalıştığım yerlerden biri idi. Mağara Kilisesi biraz bakımsız idi. Bekçisi, bakıcısı yoktu. Kilisenin asfalt yola kadar olan çevresi bağlık bahçelik yerlerdi. İncir, dut ağaçları, yerlerde yayılı asmalıklar vardı. Hacı Kürüş Deresi’nin kirlenmemiş suları içilirdi. Şimdi oralar
salaş dükkanlarla dolmuş, Kilise yolu oraya hiç yakışmayan bir manzara görünümünde. Bence oralar yeniden dizayn edilmelidir.
6-7 yıl önce Antakya Mimarlar Odasını ziyaret etmiştim; Orada çok değerli ve bilgili arkadaşlarla görüşmüştüm. İsimlerini hatırlayamı- yorum şimdi. Bu tür işlerin kolaylıkla üstesinden gelebilirler. Sen Simon Külliyesi de restore edilmesi gereken bir durumda. Bu işlerin yapılmasında gerekli para Hristiyan kuruluşlardan yardım sağlanabilir.
Unutmayalım ki Antakya Roma döneminde, Dünya’nın üçüncü büyük kenti olmuş, Nüfusu 600 bini aşmıştır. Hristiyanlığın en önemli kişileri (Havaryumlar) Hz.İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra, Antakya’ya sığınmışlar, Hristiyanlığın yayılmasına çalışmışlardır. Tek Tanrılı dinlere olumlu düşünceler içinde yaklaşan Antakyalı saygın bir kişi olan Habibi Neccar, bu yolda canından olmuştur. Hristiyanlığın ilk şehitlerinden biri sayılır. İlk İncil Antakya’da yazılmıştır. (Senpiyer Mağarasında…) Ve ilk Hristiyan(CHRİST) sözü Antakya’da söylenmiştir. ANTAKYA’mız Dünya’nın da önemli
Kentlerinden biridir… Demem şu: DÜNYA TARİHİ ANTAKYA’SIZ YAZILAMAZ. 10.Mayıs.2021
Önemli not:
Bu yazım deprem öncesi yazılmış, Antakya’da
yayınlanmıştır. Güncelliğini koruyan bir yazı…
S.Y.