18 Eylül 2023 Pazartesi
ANKARA ARSLANHANE CAMİİ
“ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK” EFSANESİ AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR
Her çocuk ayrı bir mucizedir...
Tersine Dön !
İSTASYON CAFE’NİN YIKILMASI HUKUKSUZDUR.
Hamurcu: “Hatay'ın ayağa kaldırılması için özel olarak afet bölgesi ilan edilmeli"
Ayşe Gülçin İLHAN –
Ankara’da yaşayıp Samanpazarı’nı bilmeyen yoktur. Öyle bir zaman gelir ki muhakkak yolu düşer Ankaralı’nın ya alışveriş için, ya kahve için belki öylesine bir his için… Hangi gelir düzeyinde olursanız olun, antikacıdan tutun da yüncüsü, bakırcısı, camcısı, ipçisi, şimdilerde müzecisi, sergicisi, zanaatkarı, sanatçısı hepsi orada toplanmıştır ve insanı eskiye götürüp gülümseten, düşündüren : “çocukluğumda bundan bizim evimizde de vardı” dedirten bir garip muhittir Samanpazarı.
Kaleme konu olan yapı günümüzden yaklaşık 800 yıl önce Anadolu Selçuklu Medeniyetinin en güzel miraslarından biri olan Arslanhane Camii.
Adını, avlusunda bulunan arslan heykellerinden almış bir güzel hatıra..
At Pazarı yönünden ilerlerken Ankara Kalesi’ni arkanıza aldığınızda aşağıya doğru eğimli geniş bir yoldan inmeye başlarsınız. Cadde mi desek sokak mı? Ferah bir sokak oluşu âşikâr çünkü yapıların çoğu tarihi, en fazla iki katlı Eski Ankara evleri ve klasik Türk Evi plan tipinde. Üstünüze üstünüze gelmeyen, karmaşa yaratmayan, boğmayan size yol verircesine sakin ve kendi halinde bir tavrı var bu sokağın. Sol tarafınızda kalan baldeken tarzı geç döneme ait küçük bir türbeden sonra yine aynı yönde konik külah örtülü, tuğla malzemeli türbenin tüm hatları “ Selçukluyum işte buradayım “ diye seslenir size. Camiiden birkaç metre ötedeki bu türbe Arslanhane Türbesidir. Ziyaretçiye kapalıdır. Siz türbenin sağına soluna bakarken Arslanhane diğer adıyla Ahi Şerafettin Camii tam karşınızdadır.
İşte der meraklısına işte ! orada. Ne güzel ne nadir bir duruşu var, sahiden de tuhaf bir duygu verir gönülden görene bu camii. Göçüp gitmiş bir yakınınızı tekrar görmek gibi. Baba elini yıllar sonra öpmek gibi ana evine yıllar sonra dönmek gibi.
Her tarihi eser bir masal anlatır. Ya masalın kendisi ya da bir öykünün şahidi olmuştur bir vakit.
Arslanhane ne anlatır?..
Ahilik ve ahi teşkilâtı…
Anadolu’da 13.yüzyıl – 15.yüzyıl arasında iyiliğin, yardımlaşmanın, geçmişi onarmanın, geleceğe kalıcı eserler bırakmanın, hayırların, yıkmak yerine yapmanın, doğru ve dürüst toplum olabilme, sosyal eşitliği kendi içinde sağlama çabasının birlik halidir. İşte Arslanhane camii 13.yüzyıl başlarında ahilik geleneğinin bize bıraktığı nadide bir kültür mirasıdır.
Ankara’nın ahi eşrafından Ahi Şerafeddin tarafından hayrat amaçlı olarak yaptırılmış, inşa kitâbesi bulunmamaktadır. Yapım tarihi bilinmemekle birlikte Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi 13.yüzyıl başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Minber kitâbesine göre 1289 – 1290 tarihlerinde yenilenmiştir.
Cephe; kütlesel duvarları, zeminde moloz taş ve üzerine tuğla duvarla tasarlanmıştır. büyük pencere açıklıkları içeri doğru mazgaldır ve bu büyük açıklıklar Anadolu’da karekteristik Selçuklu yapılarından kendini soyutlamaktadır. yapıya üç farklı cepheden giriş sağlanmıştır. Bunlardan biri güney cephesinde yer alan giriştir ve kadınlar mahfiline götürür ziyaretçiyi. Kapılarda mor ve turkuaz renkte sır altı tekniğinde yapılmış çini parçalar geometrik kompozisyonda kullanılmıştır. Mukarnas kavsaranın tipik örneğini sunarken oldukça mütevâzidir. Selamlaşıp gelene:
“Sayıca azız ama hep varız, azımızı paylaşır paylaşırken çoğalırız. içerimizde bir dünya var. içerimizde bir evren. içeride hep varız.” der gibidir. Daha girişte size bir şeyler anlatmak ister.
Silindirik gövdeli tuğla minare çokgen kaideye oturmuştur. Kaide, sekiz adet yüzeysel sivri kemerle hareketlenmiş sıraltı turkuaz ve patlıcan moru çini parçalarıyla bezenmiştir. Tuğla arasına yerleştirilmiş bu çiniler geometrik kompozisyondadır ve bu haliyle İran Selçuklu tuğla bezemelerinin bir devamı niteliğindedir. Kapılarda da aynı tür süslemelere rastlanır. Minarenin yapıya bitişik olarak örüldüğü bölümde dönemsel olarak sıkça rastladığımız devşirme malzeme kullanılmıştır. Bu malzemeler Roma ve Bizans Dönemlerine aittir. Çatı kırma tarzdadır, kiremit malzemedir.
İçeriye adım attığınızda sizi hayatın başka bir tarafı bekler. Sanat, yorum, ruh ve his bütünü. Belki sizi içine alacak mistik bir kubbe yoktur. Göz kamaştıran ışıltılı avizeler ya da büyük vitray camlar yoktur. Lâkin ne sihirdir bu ve kendinde saklıdır keramet…
Arslanhane Camii ve diğer Ankara yapıları sessiz anlatır masalını. İhtişamdan ve gösterişten uzak. Ahşap ve çini uyum içindedir ve olduğu gibi karşınızdadır. Bakmakla görmenin ; görmekle fark etmenin aklını Ankara yapılarında yaşarsınız.
Harim; kirişlerin mihrap duvarına dik uzandığı bazilikal planlı, 5 sahınlı, 24 ahşap ayaktan ve kirişlemesi alttan ahşap tavandan oluşmuştur. Orta sahın yanlardan geniş ve biraz daha yüksektir. ahşap direklerde devşirme mermer bitkisel desenli sütun başlıkları kullanılmıştır. Yapının en önemli özelliklerinden biri de Anadolu’da ahşap direkli ahşap tavanlı eserler tipolojisi içinde yer almasıdır. Tavanda konsollar yastıklar ve kirişlerin kadın mahfili bölümünde kalem işi süslemeler yer alır. Kadın mahfili üst kattadır ve harime hakim bir görüntü sunar.
Herodotos’tan bu yana batılı kaynaklarda değişmeyen yazın dili Türklerin göçebe savaşçılar betimlemesidir. Batılı gözünde plastik sanatlara katkıları pek yer bulmaz o zamanlar ama ahşap sanatında eğri kesim tekniği, kündekâri, çıtakâri gibi teknikler tamamıyla Türkler’e aittir. Arslanhane Camii kündekâri tekniğinde muhteşem bir minbere sahiptir. Nadiren özgünü korumuş eserlerdendir. beşgenlerin içine eğri kesimle işlenmiş bitkisel bezemeler yer almıştır. Minber kapısı ince dilimli ve sülüs hatlı ayet yazısıyla bir alınlığa sahiptir. Usulca eğilip dinlerseniz o minber size çok şey anlatır. Ağacı dantel hale getiren ustanın sabrını, ecrini ve zamanın bereketini anlatır. Usulca avuç içleriyle dokunmak Sanat Tarihçilerin gönül kârıdır ve bir tür meslek hastalığı.
Arslanhane’deki masal ahşapla başlar çini ile devam eder. Alçı malzemeye nakşedilmiş mihrap çinileri zamana başkaldırır sessizce.
Mihrap özgünü korumakta olan eserlerdendir. Mihrabın dış kuşağında alçı üzerine oyma tekniğiyle yapılmış ayetli yazı kuşağı yer almaktadır. İçeri doğru çinilerden oluşan geometrik ve bitkisel desenlerin yer aldığı çerçeve ve sütünceler ve mukarnas kavsara yine aynı desenlerde bezemelerle kuşatılmıştır. Sıraltı tekniğinde klasik Selçuklu çini mihrabın süsleme programı olabildiğince göz alıcıdır. Madalyonlar, gülbezekler, kabartmalar göz alıcıdır. Turkuaz ve firuzenin farkını Selçuklu çinileri çok iyi anlatır. Turkuazda maviye ağırlık verilirken daha koyu ton kobalt mavide kendini bulur. firuze biraz daha yeşile meyillidir. Selçuklu çinilerindeki geometrik desen kompozisyonuna iyi bir örnektir Arslanhane mihrap çinileri. Ruha iyi gelen hisse şifa veren bir tavrı vardır bu mihrabın.
Zaman içinde bir zaman… Zamanın şahidi ve tarihi. Sanatın en narin yeri bir çini mihrap. O mihrap ki 800 yıldır yüz vuranı hiç geri çevirdiği görülmemiş. Ondan âlâ derviş mi bulunmuş? Masal olmuş okunmuş, tıpkı Homeros’un mitleri gibi.
O yapılar ki, her yanına bin anlam yükleseniz sesi çıkmaz alır hep kabul eder. Sanat eserlerinin sonsuz bir ruhu var. O ruh ki hayran bırakır. Sahip olunmaz sahip çıkılır. Güçlü mağrur bir o kadar hisli ve gizemli. Işığı bitmez bir kadın gibi.
Ankara’m…
yine kelâm döktü kalem.
yine en sevilesi.
İklim yine gümüşî.
Sokağı, minaresi, ahşabı, çinisiyle hayran olunmuş bir mabet Arslanhane Camii.
Var ve daim ol.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.